ŞEHİT HABERLERİNE DAYANAMADI ASKERE GİTTİ, MAYINA BASTI GAZİ OLDU
Hatay’daki Acemi Birliği’nde Jandarma Er olarak görev yapan Çine, usta birliği için Hakkari’ye gönderildi. Kahraman askerimiz Hakkari’de PKK unsurları ile beraber girdiği çatışmada, mayına basarak sol ayağının yarısını kaybetti. 1974 yılı Isparta doğumlu, aslen ise Afyonkarahisarlı olan Arıkan Çine, vatani görevini yerine getirmek için gittiği usta birliğinde girdiği çatışmada mayına bastı. Adını Türkiye Cumhuriyetinin kahramanları arasına yazdıran Arıkan Çine, vatanım için diğer bacağımda feda olsun mesajı verdi. İki evlat babası Arıkan Çine geçirdiği zorlu günleri, yaşadığı acıları Demokrat okuyucuları ile paylaştı.
İŞTE O DUYGU YÜKLÜ KAHRAMANLIK HİKAYESİ
“1994 senesinde her gün şehit haberi alıyorduk. Her geçen gün artan şehit haberleriyle birlikte ben de askere gitmeye karar verdim. Terörün tam yuva yaptığı dönemlerdi. Acemi birliği için Hatay Serinyol’a gittim. Hatay’da Jandarma Er olarak görev yapıyordum, ama hava sıcaklıkları bizi orada çok zorluyordu. Her zorluğa rağmen bu vatan için her şeye değerdi. Hatay Serinyol’da üç ay boyunca eğitim aldık. Acemi birliğinden sonra hepimizin Güneydoğu ya da Doğu Bölgesine gideceğini biliyorduk. Bizi tim olarak Hakkari Çukurca Işıklı Karakolu’na tayin edildik.
DAHA TANIYACAKKEN, TANIYAMADIĞIMIZ ARKADAŞLARIMIZI ŞEHİT VERDİK
Tayin olmamızın ardından, Hakkari’ye gitmeden önce toplanma bölgesi olan Elazığ’a gittik. Yaklaşık bir hafta kadar orada kaldık. Bazen yemeğin gelip gelmediğini hatırlamıyorum ama yerlerde ve yemek masalarının üzerinde yattığımızı çok iyi hatırlıyorum. Yolda giderken dağların biri bitiyor, biri başlıyordu. Bize yola çıkıldığında silah vermişlerdi. Bir anda birliğimize giderken yolda bizi pusuya düşürdüler. O an ne yapacağımızı bilemedik. O pusuda birbirimizi daha tanıyacakken, tanıyamadığımız 2 arkadaşımızı şehit verdik. 5 tane de yaralı arkadaşımız vardı. Çatışma bir saat kadar sürdü ve takviye birlikleri geldi. Takviye birliklerinin gelmesiyle PKK unsurları kaçıp gittiler. Yakın korumalar aracılığıyla Çukurca’ya ikamet ettik ve orada bir hafta kadar kaldık. Oradan bizi tim olarak Hakkari Çukurca Işıklı Karakolu’na gönderdiler. Oradaki herkes “Hakkari Gerisi Yok Gari” diyordu.
MERMİNİN NEREDEN GELECEĞİ BELLİ OLMUYORDU
Ocak ayında göreve başlamıştık. Karakol yaklaşık 100-150 kişilikti. Oraya gittiğimizde ilk 15 gün dışarıya çıkmadık. Sonrasında bölgeyi tanımamız amaçlı komutanlarımız bizi dağlara götürdüler. Çevreyi tanımamız yaklaşık 15-20 gün kadar sürdü. Çevreyi tanımamızla beraber her gece bizi operasyona çıkartıyorlardı.
Biz pusu atmak için genelde geceleri operasyonlara çıkıyorduk. Pusu saat 19:00-20:00 sıralarında atılırdı. Sabaha doğru da karakola dönerdik. Bazı günler gittiğimiz operasyonlarda kalıyorduk. İlk çatışmamı 28 Ocak’ta yaşadım. Gece saat 03: 00 sıralarındaydı. Karşı taraftan PKK’nın geldiğini gördü arkadaşlarımız. İlk sıcak temas olacağı için herkes gibi ben de tereddüt içerisindeydim. İlk olması ister istemez endişelendiriyordu ve biraz soğuk terler atmıştık. Çünkü ilk defa karşı tarafla bir çatışmaya giriyorsun ve 20’li yaşlarındasın. Merminin nereden geleceği belli olmuyordu. Onlar bize atıyordu, biz onlara atıyorduk ama yaklaşık beş on dakika sonrasında mermiler bitmesin diye birebir atış yapmaya başlıyorduk. Çünkü kış şartları orada ağır geçtiğinden dolayı takviye birlikleri geç geliyordu. Bazen takviye birliklerinin gelmediği de oluyordu. İlk çatışmamızda zayiat vermemiştik. Çatışma sonrasında sabah saat 07:00 gibi karakolumuza intikal ettik.
EN BÜYÜK ÇATIŞMADA 18 ARKADAŞIMIZI ŞEHİT VERDİK
Gece saat 02:00 civarlarında Keklik Tepesine operasyona gitmiştik. Üç gibi çok büyük bir çatışma yaşandı ve biz orada 18 arkadaşımızı kaybettik. Onların yanına gidemiyorduk, çünkü geride kalanları korumak zorundaydık. Birbirimizi korumak için çatışmaya devam ettik. Çatışma 3 saat saat kadar sürdü. Orada silahı bırakmış olsaydık, kendim şehit olmamı geçtim, diğer arkadaşlarımı koruyamazdım. Hepimizin psikolojisi alt üst olmuştu. Biz o geceyi atlattık, atlattık ama hepimizin içinde o gece derin bir yara olarak kaldı.
O AN ORADA ŞEHİT OLMAK İSTEDİM
Benim babam ayakkabıcıydı. Hakkari’ye gittiğimizde birer tane botumuz vardı. Benim botumda da deformeler olmaya başlamıştı. Babama bu durumdan bahsetmiştim. Ama tabi telefonla arayarak değil, mektupla yazarak göndermiştim. Çünkü o dönem telefon vardı evet ama sınırlı sayıdaydı.
Ben mayına basmadan bir hafta önce benim için yaptığı botu göndermişti. Onu ayağımdan neredeyse hiç çıkarmıyorum desem yeriydi. Nereden bilecektim o botu giymemin ardından bir hafta sonra o botun paramparça olacağını.
Tarihler 25.05.1994’ü gösterdiğinde gibi pusu atmak için operasyon bölgesine gidiyorduk. Komutanımız operasyon bölgesinde yerlerimizi almamız gerektiğini söyledi ve hepimiz yerlerimizi almıştık. O an için hepimizin tek korkusu mayındı. Hava eksi yirmileri gösterdiği için tetiği çekmekte bile zorlanıyorduk. Tam o sırada çatışma alevlendi ve çatışma esnasında mevzi değiştirirken mayına bastım. O anın etkisiyle acı değil, sadece bir sıcaklık yaşadım. Mayına bastığımı biliyordum, ama ne yapacağımı bilmiyordum. O an orada şehit olmak istedim. Nasıl durumda olduğumu bilmiyordum. Sonra ayağıma bakıp ilk müdahaleyi gerçekleştirmek için geldiler. Sol ayağımın yarısının olmadığını o an gördüm.
KOLTUK DEĞNEKLERİM YOL ARKADAŞIM OLMUŞTU
Beni hastaneye götürmelerinin ardından ilk ameliyatımı oldum. Çatışmanın ertesi günü yaşadığım o acıyı size tarif edemezdim. Meğer ilk anda kimse anlamıyormuş olayın sıcaklığıyla acısını. Beni ilk Diyarbakır Askeri Hastanesi’ne sevk ettiler. İki gün kadar orada kalmamın ardından Gülhane Askeri Tıp Akademisi(GATA)’ya gönderdiler. Ailemin o esnada hala haberi yoktu. Şu anki gibi haberleşme durumu olmayınca, ben de söylemek istemedim. Onlar bir buçuk ay sonra öğrendiler benim yaralandığımı. GATA’ya ilk geldiklerinde paramparça olmuşlardı. Her ne kadar bana yansıtmamaya çalışsalar da yüzlerinden ne kadar üzüldüklerini görebiliyordum. Ayağımın olmadığını görünce babam hiç bir şey diyememişti. GATA’da her gün koltuk değneği ile yürütüyorlardı. Protezimin yapımının yaklaşık bir yıl sürmesiyle o güne kadar koltuk değneklerim yol arkadaşım olmuştu. GATA’dayken her geçen gün daha kötü durumda olanları görüyordum. Gözleri olmayanlar, iki bacağını kaybedenler ve daha neler neleri vardı. Onları gördükçe halime hep şükrettim. Hepimiz için çok güç acılardı. Orada hepimiz kader arkadaşıydık.
BANA EN BÜYÜK HEDİYE GAZİLİK UNVANINI ALMAK OLMUŞTU
Evime ilk geldiğimde ne hissedeceğimi bilmiyordum. Bir uzvum yoktu ve bununla nasıl yaşanır bilmiyordum. Tabi ilk eve gittiğimde, evimiz tıklım tıklımdı. Herkes beni görmeye gelmişti. Tarifi olmayan duygular yaşıyordum. Gelen misafirlerimiz görmesin diye ayağımı battaniyenin altın saklıyordum. Aslında çekineceğim hiçbir şey yoktu. Bu vatan için ben de onurum ve gururumla gazi unvanını almıştım. Bu bana en büyük hediyeydi. Ama işte o psikolojiyle ne yapacağınızı bilemez hale geliyorsunuz. Ben de bunu çok sonra anladım”
DEMOKRAT GAZETESİ